Çepni Sözlük

Sedat

TB2FKL
Yönetici

A - a​

A’ŞAK, AAŞAK : Eğeceğin dibine takılanyuvarlak ve ortası delik parça.

ACA : Acaba.

ACCUK : 1.Az olan, 2. Makul zaman ya da miktar .

ACIMUK :

AÇ TAHSIL KALMAK : Geçici bir süre yemek düzeni bozulmak, yer yeraçkalmak.

AFALATMAK : Şaşıp kalmak, hayretinden dolayı şaşakalmak .

AFUR : Ahır.

AĞA SİRKE : Kara üzüm .

AĞA YAVŞU :

AĞAÇ ÖDÜ : Ağacın içi, özü.

AĞARTMAK : Yıkayıp beyazlatmak.

AĞAŞAK : Ağşak, a’şak.

AĞALTI, AĞILTI : Süt ve süt ürünleri .

AĞŞAK : Aaşak.

AĞŞAM : Akşam.

AĞULUK : 1. Çalılık, 2. Orman gülünün çok ve sık olduğuyerler.

AHACUK : İşte, orada, burada .

AHIL : Ağıl. Koyunların barındığ yer.

AHRINDA : Sonunda.

AİLE : Eş, hanım.

AKINDURUK : Reçine, akındırık.

AKUNDURUK : Reçine, çam zifti.

AKURU : Düz. Yamaca paralel ( yol ).

AKURUCA : Düz.

ALAF : 1.Hayvan yiyeceği , 2.Bazı ağaç dallarının yaprakları

yeşilken kesilip bağ yapılarak kurutulması.

ALAFESİYE : Ulu orta, hedef gözetmeden.

ALAMUK : Güneşin kısa süren şiddetli sıcağı .

ALEM EŞKERE : Apaçık, aleni .

ALEMİT, ALAMİT : Keten dokuma aleti.

AMEL : İshal.

ANAÇ : Suyun gözünden, değirmen akacına yönlendirildiği bölüm.

ANCA : 1. Şimdi, az önce, 2. Ancak.

ANDIR : İlenme sözü, beddua.

ANNAK : Her yönün rahatça görüleceği yer, meydan.

ANNAKLA : Bak-bakıver, anlamında.

ANNAKLAMAK : ( Dört bir yanını görecek şekilde )Bakmak, seyretmek.

ANUK : Nane.

ARA : Hey! sen misin, kimse yok mu, anlamında ünlem .

ARAP SABUNU : Kükürtlü sabun .

ARBUL : Nisan ayı.

ARI : Doğru (yön), aarı, ârı .

AŞAM : Akşam.

AŞAA : Aşağı.

AŞKANA : Mutfak, genellikle eve sonradan çıkma ileeklenen mutfak.

ATİŞLİK,ATEŞLİK : Ateş yakılan yer.

AVU : 1. Ağu, zehir, 2. (Kırmızı) orman gülü. Komar .

ATLAMA TAŞI : Patikaya döşenen düz doğal taşlar . Döşeme taşı .

AVUZ : İneğin, doğumdan itibaren ilk bir hafta pişirilensütünün kesilmesi. Kesik süt .

AYAM : Hava, hava durumu.

AYAMA : Lakap .
 

B - b​



BAA : Bana.

BAÇA : Bahçe .

BADİÇ : Kendir dokuma aleti.

BAĞ : Kaytanla dırmaç arası püsküllü şeritlerdir. Yörek bağı.

BAĞARUKA : Bağırırken.

BAĞKİRE DOLDURMAK : BAĞ-KUR’a prim yatırmak .

BAKAGENE : Bakarak, bakakalma.

BALTACIK : Değirmen taşının altındaki parça .

BAŞAKLAMA : Mısırın sapları kesilmeden koçanlarının toplanması .

BAT : parapet.

BATMAN : Eski bir ağırlık ölçüsü birimi.

BAYAK : Az önce. Demin.

BAYNIMIYASICA : Öfkeden sonraki serzeniş sözü .

BAZAR : Pazar.

BEERİYE : Bir yere .

BEHİZÜR OLMAK : Bıkıp usanmak .

BEK BEK : 1.( Yüksek sesle ) bağırmak, çağırmak .

BEL : Yamacın ortası .

BEL BAĞI : Çocukları sırtta taşımaya yarayan ince kuşak veya ip.

BEL DEMİRİ : Tarım aracı . Bel .

BELEME BEZİ : Bebeği kundaklamada kullanılan bez.

BELEMEK : Bebeği, kollarını ve bacaklarını sararak beşiğe yatırmak veya bağlamak .

BERE : Küçük baş hayvanların sağıldığı ve barındığı yer.

BERİ GEÇE : Derenin bu tarafı .

BERİNLEMEK : İrkilmek.

BEZENNE : Bezelye .

BILDIR : Geçen yıl.

Bİ : Bir.

BİBİ : Hala.

BİLEVİ : Bileği .

BİLE, BİLEGENE : Birlikte, beraberce .

BİLEKİ : İçinde ekmek pişirilen taş veya çömlek kap .

BİLEKİ EKMEĞİ : Bilekide pişmiş ekmek.

BİLERZÜK : Bilezik.

BİRAZCUK : Birazcık.

BİRACCUK : Az bir miktar ya da zaman.

BİŞİ : Bir şey .

BİŞİ, BİŞİĞ : Yufka .

BİŞİ YAZMAK : Yufka açmak .

BİYANKİ : Bu tarafta olan .

BOĞAZ : Değirmende, tahıl teknesinin altındaki delik.

BORU : Kızılağacın birkaç yıllık dallarının yeşil kabuğunun anafor şeklinde soyulup aynı yolla tekrar sarılarak elde edilen düdük .

BOSTAN : Hıyar, salatalık .

BOZALTI : 1.Alaca karanlık, 2. Boz bir şekilde görünen,3. Şafak vakti .

BÖÖN : Bugün.

BUCAKLIK : 1.Mutfak, 2. Mutfak dolabı.3. Mutfak eşyalarının raflar dışında gelişi güzel konulduğu bölüm .

BULGURUKURUT : Baykuş .

BUYUL : Bu yıl .

BUYUDU : Bu idi .

BUYMAK : Üşümek, soğuktan donmak.

BÜKELMEK : 1.Eğrilmek , 2.Yaşlanmak .

BÜKMEK : İp eğirmek .

BURKMAK : 1.Ekmeğin kenarından çevirerek bir parça koparmak, 2.Yaklaşık 180 derecelik bir açıyla çevirmek.

BÜK : Dere kenarında verimli ve düz arazi .

BÜZMELDEK : Öz dikeninin kırmızı meyvesi.
 

C - c​


CAPLAMA,ÇAPLAMA : 1.Çit, 2.Fıraklının kazıklarına yatay çakılan ağaç dalları .

CAĞANAK : Sağanak .

CAHAL : Cahil .

CAHALLIK : Cahillik .

CAKIRADAK : Cakırama sesi çıkararak .

CAKIRAMA : Fındığın toplu olarak bir kaba konulduğu ya da boşaltıldığı esnada çıkardığı se.

CAKIRAMAK : Harmanda kurumuş fındığın sallanınca içinin hareket ettiğinin anlaşılması .

CAKURTU : Gürültü .

CAMADAN : Sırt çantası .

CAMI : Cami.

CANNU : Canlı.

CARA : Alemit tezgâhının bir parçası.

CAYDAK : Çıplak .

CAZI : Cadı, büyücü ( kadın ) .

CAZU : Cazı , cadı .

CAZULUK : Cadılık, büyü yapmak .

CEMBER : Eşarp , baş örtüsü .

CENEZE : Cenaze.

CIDIK : ( Balık tutmak için çubuktan yapılan ) Tuzak.

CIMBIŞ : Cümbüş , gülünç , eğlenceli.

CINDAR : Yonga .

CİCİK : Meme.

COFARLANMAK : 1.Efkar basmasından ötürü kederlenmek, 2.Zehirlenmek.

COHRADA :

CORUK OLMAK : Cüce kalmak .

CUMBADAK : Aniden ( suya düşmek ) .

CÜCE KALMAK : Üstünden atlanılan ya da kol altından geçen çocuğun aynı yerden geri dönüş yapmaması halinde boyunun uzamayacağına inanmak.

CÜFARLANMAK : Cofarlanmak .

CÜCÜK : Civciv .



Ç - ç​



ÇAĞRIŞMAK : Bağırıp çağırmak .

ÇAKAL YAĞMURU : Güneşli havada az bir bulutla gelen kısa yağmur .

ÇAKAL ERİĞİ : Can eriği .

ÇAKILDAK : Çakıl .

ÇALAPBA : Çelpeşen suyun çıkardığı ses.

ÇALI ÇİLEĞİ :

ÇALMAK :

ÇALPARA : Küçük tencere .

ÇANGAL : Dik durması için domates gibi sebzelerin arasına dikilen ya da üstüne ot serilen kesilmiş ağaç veya ağaç dalları.
ÇAPULA : Bir çeşit ayakkabı .

ÇARA : Hayvanlarda kösnü işareti.Akıntı .

ÇARÇAF : Çarşaf .

ÇARIK : Hayvan derisinden yapılan bağlı ayakkabı .

ÇAŞURAMAK : Közün üstüne su döküldüğünde çıkan ses .

ÇATMAK : 1.Rastlamak, 2. Hırsını başkasından çıkarmak .

ÇAN : Hayvanların boğazına takılan küçük zil .

ÇARDAVUL : Korkuluk .

ÇARP ETMEK : Tatlı sert şamar atmak .

ÇATMA : 1.Kiriş , 2. Karşılaşma, rast gelme .

ÇAV : Güneş ışığının bir yere vurması .

ÇAVGUN :

ÇAVUN : İz, Ayak izi.

ÇAYKARA : Küçük su birikintisi.

ÇEBİÇ : Bir yaşında erkek keçi .

ÇEÇ : 1.Sayılabilir nitelikte olan. 2. Tane fındık.

ÇELLEMEK : Donma derecesinde üşümek .

ÇELPEŞMEK : Kabın içindeki suyun ya da yemeğin sağa sola toslaması.

ÇENCİK : Bir çeşit kilit .

ÇENTİĞ : ( Daha çok askılı) Çanta .

ÇENTİK : Tırtık, kertik .

ÇEZMEK : Çözmek .

ÇIBARMAK : Bir daldaki yaprakları sıyırarak toplamak.

ÇIĞIR :

ÇIĞRIŞMAK : Bağırıp çağırmak, bağırmak.

ÇIMIK :

ÇINGIL : Üç beş üzüm salkımının bütün olarak dalından koparılmış hali ( diğer meyveler için de kullanılır ) .2.Çocukların ot ve çiçeklerden yapıp alın ve başlarına taktıkları takı.

ÇIPARCA : Eğrelti otu .

ÇIRAKMAN : Üzerine yanan çıra veya lamba konulan aygıt .

ÇITIL : Dal üzerinde kurumuş ince çubuklar .

ÇITIMAN : Sapı kesilen mısırları onarlı veya daha fazla gruplar halinde bağlama. Bağ, sap bağı .

ÇITLAK : Közün (en) küçük parçası .

ÇİMZÜRMEK : Yıkamak, çimzirmek .

ÇİVİT : Çekirdek .

ÇOĞ : Köz .

ÇOĞ OLMAK : Ateşin alevlerinin sönüp köz haline gelmesi .

ÇOKMAK : Bir yere ya da bir araya toplanmak . Sökün etmek .

ÇOKUŞMAK : Sökün etmek .

ÇOTANAK : Putanak .

ÇORT : Dikenlik, çalılık .

ÇORT BÜRÜMEK : Bir taraftan diğerine geçilmeyecek kadar dikenle kaplanmış olmak .

ÇORT KUŞU :

ÇÖBÜL : Posa .

ÇÖKELİK : Çökelek .

ÇÖKELİK KURDU GİBİ : 1.Yoğun ve kalabalık, 2.Çok hareketli .

ÇÖLBE : Pekmezi yapılan meyvenin posası .

ÇÖLMEK : Çömlek .

ÇÖMEN :Mısır saplarından yapılan bağların beşerli onarlı gruplarla dikey olarak kümelenmesi .

ÇÖÖR, ÇÖĞÖR : Mısır sapları kesildikten sonra toprakta kalan bölümü.

ÇÖÖR YIĞINI : Çöğörün bir yere biriktirilmiş hali .

ÇÖPÜR ÇORAP : Bir çeşit yün çorap .

ÇÖRT KUŞU :

ÇÖTEN : Yerden 40-60 cm. yüksek ayaklar üzerine dörtgen şeklinde tahtadan yapılan ya da silindir şeklinde çubuktan örülen, içine mısır konan mini ambar .

ÇÖTÜRE : (Daha çok) Fındık toplamak için bele takılan, yontma çubuktan örülü koni görünümlü ağaç kap .

ÇUTURUUK : Kara ağaç .
 

D – d​



DADANMAK : Alışmak,

DADLUK : Tatlı.

DAKIMSAMAK :

DALDA : Yağmur düşmeyen yer .

DALDALIK : Saçaklardan yere kadar yağmur değmeyen alan.

DARI : Mısır .

DARTINMAK : 1.Asılı kalmak , 2. Bu durumdan kurtulmaya çalışmak.

DASTAR : İpliği, ağaç kabuğundan elde edilen boya ile boyanan ve el tezgâhlarında dokunan bir çeşit kilim .

DAŞANALIK-(LUK) : Taşlı yer, taşlık .

DAYAK : Merdiven .

DAVUN : 1.Cazı gibi doğa üstü bir varlık, 2. Bir çeşit hastalık .

DAVUNUN DİBİ : İlenme sözü, beddua . Davun tutsun başını .

DAVLUNBAZ : Davul-baz .

DAVULBAZ : Eski evlerde ateşliğin üzerini örten bölüm, bac

DEBERTMEK : Kurcalamak, karıştırmak .

DEDÜCEĞEM GİBİCE : Dediğim gibi .

DEĞEMEN :Değirmen .

DEĞZÜRMEK : Dokunmak .

DEKMEK : 1.Tekme atmak, 2.Tekme .

DEKMÜK : Tekme .

DELİK FINDIK : Kurt vurmuş fındık .

DENE : Tene, tane.

DEPEBIZDIK : Takla, takla atmak .

DEPÜK : Kuru.

DERBER : İçi astarlı lâstik ayakkabı .

DERDALİ : Solucan .

DERE İÇİ : Vadi.

DERETABANI Çiğdem yumrusu .

DE SENİ DİYA : Söyleseydin .

DEYİN : Bir sincap türü .

DIĞIL : Haşlanmış barbunya.

DIRMAÇ :Yük taşımada kullanılan örme ip. Dokuma ip .

DIRMAÇ IYMAK : Dırmaç dokumak için tezgâh hazırlamak .

DİBEK : İçinde tahıl dövülerek tane edilen, bu iş için özel hazırlanmış içi oyuk taş. İlkel havan .

DİBEK DÖVMEK : Dibek içine konulan mısırı eldeçle dövüp tane haline getirmek.

DİLMİT : Mantar.

DİMDİREK : Doğrudan doğruya.

DİNELMEK : Ayakta durmak .

DİNGİLTOS : Masanın ayağı eşit değilse sallanıyorsa yada birinin bir bacağı topalsa sallanmasına "dingiltos edip duruyor" derler.

DİŞENMEK : Değirmen taşının yatağına uygun gelecek şekilde diş gibi yontulması .

DİVİDİN : Divitin .

DİYUKİNE : Diyor ki .

DOH ! : Sus ve dinle, anlamında.

DOMATİS-(DİS) : Domates .

DOMBAL : Tombul, iri .

DOMUZ AĞIRŞAĞI : Sıklamen .

DOMUZLUK : Değirmen çarkından boşalan suların aktığı geniş boşluk .

DONGURCA : İri yaban arısı .

DORAN : Mısırın tepesindeki erkek çiçeklerin ilk doğumunun görüldüğü sırada söylenen ‘ doran atmak’ deyiminde geçer.

DORAN ATMAK : Mısır sapının tepesinin çiçeklenmesi .

DORUK : Kayın ağacı .

DÖNÜŞMEK : 1.Ev işlerini yürütmek,2.Yoğun olarak çalışmak.

DÖŞEME TAŞI : Atlama taşı .

DÖŞÜRMEK : Kesip devşirmek .

DUVA : Dua.

DÜDEK : 1.Yeni doğan meyve , 2.Meyvenin yeni doğumla olgunlaşması arasındaki durumu.

DÜDÜK ETMEK : Kâğıdı yuvarlayarak sarıp kalem gibi yapmak.

DÜDÜKLÜK :

DÜVEL : Devlet.

E – e​



EBE : Büyükanne, ebe .

EBE GÜMECİ :

EBRÜMEK :

ECÜNNÜ : Ecinni, cin .

EDİRAF : Etraf .

EECEK, EĞİRCEK : 1.Yünden iplik yapmada kullanılan alet , eğecek, 2. Değirmende çark ile taşı birleştiren ağaç piston.

EELENMEK : Duraksamak, yavaşlamak .

EEŞÜN, EĞEŞÜN : Sac üzerinde pişirilen ürünleri çevirmeye yarar, kürek biçimli kendinden biraz uzun sapı olan araç. Çevirgeç, eğşin .

EĞDİ,EVDİ : Kaşık yapmak için yassı çelikten yapılan kancaya benzeyen alet.

EĞRÜ : Eğri .

EHNEZ : ( Çok ) Zayıf ve kuvvetsiz .

ELDEÇ : Dibekte mısır dövmeye yarayan ucu kalın sopa .

ELETMEK : İletmek, ulaştırmak, götürmek .

ELEVİ PAZARI : Görele çarşısı .

ELİK KEÇİ : Dağ keçisi .

EME : Fakat, ama .

EMİCE : Amca .

EPİY : Epey, epeyce, iyi ki .

EPİ(Y)CE : Makul bir miktarda veya zamanda .

ERDÜRMEK : Olgunlaştırmak .

EREM-PEREM : Darmadağınık .

ERÜK : Erik .

ESSAH :Sahi, gerçek .

EŞGERE : Gelişigüzel .

EVLEK MANTARI : Ak mantar .

EVMEK : Acele etmek .

EV YATAĞI : Arsa .

EVZA : Kibrit .
 
Son düzenleme:

F – f​



FAŞ FAŞ ETMEK : Aşırı terlemek .

FEEL FEEL : Canlı ve hareketli,kıpır kıpır.

FENDEK : Hendek .

FEŞEL : Yaramaz, afacan .

FIRAKLI : Çit .

FIRILDIİK, FIRILDAK : Ucunda aynı hizada dört tane çatala sahip çubuklardan yapılan ayran-yoğurt ve ısırgan yemeği karıştıracağı . Kudal , Gudal .

FIRIN YAKMAK : 1.Fırının içini ısıtmak, 2.Fırında kurutulacak tahıl ve meyvenin kurutulmasına kadar yapılan tüm işler.

FIŞIRGUN : Fırtına .

FIŞI(R)TMAK : Atmak, fırlatmak .

FOL ETMEK : Fındığı yeşil kabuğundan ayırmak .

FOLTAK : Bol .

FORUK : İçi boş çeç fındık .

FUALA : Mısırın dış kabuğu, talaş

G – g​



GAAN : Karın.

GALANDAR : Ocak ayı .

GANDAK : Yakınlaştırarak tutturmak .

GANDAKLA : Gandak at, anlamında .

GANNI : Karnı.

GAPÇUK : 1.Meyve ve sebze kabuğu,2. Meyvenin ortasındaki tohumun bulunduğu yer ve çevresi .

GAPÇUKLU : Kabuklu .

GAPUT :1.Mont,ceket,2.Bir çeşit bez.

GARAMUK : 1.Karaltı, 2. Bir çeşit cilt hastalığı .

GARAVU(Ğ) : Dalları aşağı doğru çekmeye yarayan bir ucu çatallı uzun çubuk. Karavuğ .

GARİGEN : Kayın ağacı.

GARİGEN TİLMİDİ : Balaban mantarı. Dil mantarı, geyik mantarı .

GARSALDAK : 1.Atıl halde duran en az bir defa kullanılmış araç-gereçler. 2. Kullanılamayacak durumda, ancak saklanan eskimiş mutfak eşyaları. 3. Gelişi-güzel yığılmış, düzensiz.

GASNAK : Kasnak .

GAŞ : Uçurum, hendek, kayalık .

GAŞ-GABAN : Ekine ve dikime elverişli olmayan engebeli arazi .

GAVLAĞAN : Çınar ağacı.

GAVSUK : Bezelye, barbunya gibi sebzezlerin içinde yer aldığı kabuk

GAVUK : Kabarcık, kürecik .

GAYBANA : Hayırsız, işe yaramayan .

GAYBANA KALASI : Serzeniş sözü .

GAZEL : Kuru yaprak .

GAZEL SÜPÜRMEK : Kuru yaprakları süpürüp bir yere toplamak .

GEBİÇ : 1.Değirmende çalışan, 2. Öğütülen tahıllardan belli bir ölçüde değirmencinin aldığı pay .

GEÇE : Yaka .

GEÇEK : Geçit.

GELBERİ : Fırınlarda kullanılan demir dişli tırmık .

GELEK : 1.Yaprak, 2. Kuru yaprak.

GÜNİĞ : Güney .

GÜVENEK : Büvelek, büve. Sinek .

GERCE : Duvar sarmaşığı.

GEZELEME : Kısa bir tur atma .

GICIRİİK : Ağacın ortası tencere gibi oyulduktan sonra, oyuğundan bir kazığın tepesine yerleştirilip uçlarına birer kişinin oturarak 360 derece dönmesiyle oynanan oyun .

GICİ : Kız.

GIDIK : Küçük çötüre .

GIRAN : Küçük tepe, bayır, sırt .

GIYGUN : Seyre ve kemençeye uygun.

GIYLAAN : Çekirge.

GİREBİ, KİREBİ : Demiri, nacak demirinden küçük ve ince olan, kısa saplı balta .

GİRİNTİ : Demiri yay gibi, ince yapılı ve kesici ağzı olan çoğunlukla diken kesme aracı.

GODUL :

GOMBİL : Patates.

GOPMAK : 1. Koşmak, 2. Kopmak .

GORUK : Boş ya da delik fındık .

GOT, KOT : 1.Ağırlık ölçüsü birimi, 2.Bu amaçla kullanılan kap .

GOVALAK : Baykuş.

GOVUK : Ağaçlarda ve dişlerde doğal olarak oluşmuş oyuk, oyulmuş yer . Diş yuvası .

GOYUK : Oyuk .

GÖBET :

GÖDÜK : Tomruk .

GÖGEK : Balık avlamak için, domuz ağırşağının yumrularının ince kumla karılıp dövülmesiyle elde edilen zehir.

GÖĞ : 1.Taze,yeşil, . 2.Gök .

GÖĞERMEK : Yeşermek .

GÖKÇE : Ökse otu.

GÖLMEÇ : 1.Küçük su kuyusu. 2. Gölcük.

GÖYNÜ : Göynük .

GÖZÜ IŞIMAK : Kendine gelmek,canlanmak.

GUDAL : Fırıldiik .

GUDNİ : Göğüslüğü olan (elbise) .

GUFA : Ağaçtan yapılmış su kovası.Külek, kufa .

GURDAMAK : Karıştırmak, kurcalamak .

GUŞKUYRUK : Kadınların bir tür eşarp bağlama şekli .

GUZ, KUZ : Güneş görmeyen ( arazi ) . Devamlı gölgede kalan .

GÜBÜR : Çöp .

GÜBÜRLÜK : Çöplük .

GÜDÜNE : Mısır koçanından taneleri ayrıldıktan sonra geriye kalan odunsu bölüm.

GÜCÜK : Şubat ayı .

GÜLBE : Ilık hava, ılık rüzgâr .

GÜLLÜK : Eğrelti otu çeşidi .

GÜN DARISI : Fırınlanmamış mısır .

Ğ – ğ​

ĞAAN : Karın.
 

H – h​



HABURADA : Burada .

HABİLE : Böyle .

HABİLE GENE : Böylece, bu şekilde .

HABURADAKİ : Buradaki .

HABU : Bu .

HAÇAN : Madem .

HAÇAN Kİ : Madem ki .

HAFIRATMAK : Ayak üstü ve ekmeksiz, biraz da aceleyle yemeği yemek.

HAKIRDAMAK : 1.Horlamak, 2.Horlamakla hıçkırık arası soluklamak.

HALBUSİYEM : Halbuki .

HALİK : İnce taş .

HAP HAP OLMAK : Aniden karşılaşmak .Ummadık anda .

HARADAN : Nereden .

HARK : Ark, kanal .

HARTAMA : Çok ince çatı tahtası .

HAS GENE : İyi bir şekilde .

HAS PATLICAN : Patlıcan .

HA ŞİNDİ : Şu anda, şimdi .

HA(V)U : O , şu .

HAULECE GENE : Öylece,o şekilde .

HAUNU : Onu .

HAUNDAN : Ondan .

HAUNLAR : Onlar .

HAUNUN : Onun .

HAURA : Ora, orası .

HAURACUK : Pek yakında olan.

HAURACIKTAKİ : Oradaki .

HAURDA : Orda, orada .

HA(V)U KADARCUK : Miktar,zaman ve iş olarak pek az olan .

HAURALARDA : Oralarda .

HAVAS ETMEK : Heves etmek .

HAVLİ : Havlu .

HAVRUZ : Sidiklik ( kabı ) .

HAVUNCACIK, -CUK : O kadar .

HAYT : Haydi .

HEBİLE : Bu şekilde .

HEBİLECE GENE : Tam bu şekilde .

HEDİK : Karda batmadan yürümek için ayağın altına takılan araç

HELLE : Hayvanlara yapılan un çorbası .

HELBET : Elbet , elbette .

HERİ : Hele .

HEVULE : Ha öyle .

HIMHIKIÇ : Dopdolu, tıklım- tıklım .

HIR HIZAN : Çoluk-çocuk .

HIZAN : Kızan, çocuk, çocuklar.

HOBUÇ : Birini omuzda taşımak .

HOBUĞUMA ALMAK : Omzuna almak .

HOMİNCİK : Küflü veya nemli koku.

HOŞURAN : Hoş kuran, Tilki kuyruğu .

HÖDÜKLENMEK : Korkmak .

HÖL : Islak .

HÖŞÜL : 1.Suyun bulanık akması, 2. Banyo yaparken üzerimiz- den dökülen kirli su .

HÖRELENMEK : Öfkeyle ayağa kalkmak .



I – ı​



IBA : Nem , rutubet .

IMSINMAK : Hoşuna giden ancak başkasına ait bir şeyden (çoğu kez gıda) az miktar kendisine verileceği beklentisine kapılmak.

ISKAT : Ölenin ardından dağıtılan para .

IYIM-SIYIM : Darmadağınık .

IYMAK :1.Gerdirmek,çekmek,2.(İpliği) Sermek , tezgâh kurmak .

IŞIMAK : Aydınlanmak .

IŞMAR : Göz ya da kaş ile yapılan işaret .



İ – i​



İHİL : İyi .

İLEEKGÜN : Önceki gün .

İLİSTİR : Süzgeç , süzek .

İNCE HIZAN : Çoluk-çocuk, çocuklar .

İNDAM : O kadar , henüz .

İN DERSİN : Gerek yok, lüzûm kalmadı .

İNEK DİLİ : Dana dili, geyik dili .

İRİNTİLİ : Kocaman, iri ve gösterişli .

İSKELE : Merdiven .

İŞEMÜK : Sidik .

İŞLİK : Gömlek .

İT DİRSEĞİ : Genellikle gözün kenarların da çıkan sivilceden büyük şişkinlik .

İTE VERMEK : Küçümsemek, bir şeye göre diğerini hafifsemek.

İT GÜLÜ : Kuşburnu .

İYEŞMEK : Kıskanmak .
 
Son düzenleme:

K – k​



KABAKLIK : Kabak ekilen yer .

KABAK TEVEĞİ : Kabağın dalı .

KABARUK : 1.Kabarık , 2. İncirin ballanmadan önceki şişkin durumu .

KAĞAN : Karın.

KAĞIN : Karın .

KALABA : Kalabalık.

KALANDAR : Ocak ayı.

KARA DİKEN : Böğürtlen .

KARA IŞIK : Küçük fitilli, koniye benzeyen, camsız gaz lambası. Likmen .

KARA LASTİK : Lâstik ayakkabı .

KARA OKA : Eski bir ağırlık birimi .

KARA YAĞMUR : Yağmur .

KARİGEN : Gürgen ağacı.

KARMAK : 1.Avuç , 2. Bir avuç miktarı .

KARŞI : Karşılıklı iki yandan her biri, yaka . Beri karşıtı.

KARTOPU : Patates .

KAŞ : 1.Kayalık yer, uçurum , 2. Yürünmeyecek derecede engebeli olan .

KAŞ KABAN : Yürünmeyecek derecede engebeli arazi .

KAV : Ağaç mantarı .

KAVLAĞAN : Çınar ağacı .

KAYTAN : Genellikle 2x2 (m.) ebatlarında bele bağlanan, dokuma ve püsküllü şeritlerdir.

KEF : Yemek veya pekmezin ilk kaynaması sırasında üste oluşan köpük .

KEKEZ : Sağır ve dilsiz .

KELEK : (Küçük baş) Hayvanların boğazına takılan büyük zil .

KELEM : Lahananın sapındaki kalın bölüm .

KELEP : İp yumağı .

KELER : Semender .

KENEF : 1.Tuvalet ,2.Beter,lânet,pis .

KEPELEK : Kelebek .

KERME : Hayvan gübresi .

KERMELİK : Hayvan gübresinin biriktirildiği yer .

KERPEDİN : Kerpeten .

KESE ( YOL ) : 1.Kestirme, 2.Patika .

KEŞİK : Sıra , nöbet .

KEŞKEK : Bezelye ve fasulye ezmesi.

KILDIR KILDIR : Engele takılmadan .

KIRAN : Gıran .

KIRARMAK : Beyazlanmak .

KIRDAMAK : Kurcalamak .

KIRMAK : Kösnük, kösnü .

KIYLATMAK : Fırlatıp atmak .

KİRİZMA KAZMAK : Kirizma yapmak .

KİRKE : T şeklinde iki uçlu kazma .
KODEŞ : Mısır koçanı .

KOLÇAAK, KOLÇAK : Kendir ipliği saç gibi örülerek ucuna bir çanak yapılır, çanağa bir kuyruk bağlanır, bunun kol uzunluğundaki bir sopaya takılmasıyla elde edilen oyuncağa denir . Yanları boş yüksek bir yere çıkılarak baş ucunda beş on kez çevrilerek kılıç gibi aniden çekilir.

KOPÇA : Düğme .

KORUK : Goruk .

KOŞAMA, GOŞAMA : 1. Avuç, 2.İki elin birleşip oluşturduğu tek avuç .

KOT : Miktarı yöre ve şartlara göre değişen ağırlık ölçüsü birimi.

KOZAK : Ham .

KÖÇEK : Oyun oynarken bir elin iki parmağını sertçe birbirine sürterek ses çıkarmak.

KÖKLEME : Dikilip yeni fındık yetiştirmek için fındık ocaklarının dibinden sökülen taze sürgün . Fidan, dikme .

KÖKÜNE GIRAN GİRMEK : Köküne kibrit suyu dökmek.

KÖR PENCERE : Kullanılmayan ya da işlek olmayan pencere.

KÖSMEKLİK : Ahırlardan dışarıya hayvan gübresi atmak için duvarda açılan küçük ve alçak pencere.

KÖSMÜK : İzmarit .

KÖSRE TAŞI : Bileği taşı .

KÖSTÜRE : Küstere .

KUDAL : Fırıldıik .

KUDURUK : 1.Kudurmuş , 2. Azgın , kabına sığmayan .’‘Kuduruk it gibi’’, deyiminde geçer .

KUFA : Gufa .

KURT VURMAK : Kurtlanmak .

KUŞGUYRUK : Bayanların, bir baş bağlama biçimi .

KUYTAK : Çukur , kasis .

KÜLEK : İçinde yoğurt yapılan ağaç kap,tahta kova,2.Hayvanlara

yal verilen kap .

KÜLEK KAFALI : Kalın kafalı .

KÜ(R)LKEMEN TAŞI : İçinde ekmek pişirmek için özel olarak yapılmış taş kap.

KÜLKEMEN EKMEĞİ : Kül kemen taşında pişirilmiş ekmek .

KÜLÜR : Bezelye .

KÜRKEMEN : Kül kemen .

KÜRÜN : Rüzgârın taşıyıp bir çukura doldurduğu kar yığını .

KÜTMEK : 1.Kütük, 2. Kalın odun .

KÜTÜRTÜ : Gürültü , patırtı .



L – l

LONGUZ : Sapada kalan çukur .



M –m



MADIR MUDUR : Kendi kendine homurdanarak ses çıkarmak.

MAKUK : Alemit tezgâhının bir parçası.

MARYA : Dişi koyun .

MASUR : Alemitin bir parçası.

MAYALIK : Damızlık iyi cins hayvan mayalık inek .

MECİ : Irgat , tarım işçisi .

MECİYE GİTMEK : Irgatlığa gitmek .

MECİYE GELMEK : Irgatlığa çağırmak .

MELEVİCAN : Öz dikeni .

MENDEBUR : İlenme ve lânetleme sözü .

MESEL : 1.Masal , 2. Bilmece .

MIH : Çivi, büyük çivi .

MIK : Çivi .

MISMIS ETMEK : Kedi kendine yarı duyulur vaziyette konuşmak .

MİLE : Misket , bilye .

MİNTAN : Gömlek , işlik .

MİRASGER : Mirasyedi .

MÖKEM : Sağlam , muhkem .

MUALLAKTA : Tam belli değil .

MUDARA : 1.Tenezzül etmeme, 2.Hafif, sağlam olmayan .

MURÇUK : Yeşilliğini koruyan sürgün.

MUSLUK : Eski evlerin bir köşesinde bulunan altına şap çekilmiş daha çok abdest almak ve banyo yapmak için düzenlenmiş 1-2 m2‘lik alan.
 

N – n​



NACAK : Küçük balta .

NALETLEME : Lânetleme .

NARDAK : 1.Konsantre , 2. Bunun servis için hazırlanmış suyu .

NARİL : Takunya .

NAU : Ne .



O – o​



OBA : Yayla .

OCAK ZİNCİRİ : Bacadan kara ateşe aşağı sarkıtılan ucuna kazan vs. asılan zincir. Kazan zinciri.

OKA : Kilo .

OKALIK : Kiloluk .

OKARI : Yukarı .

OKARDAN : Yukardan .

OLUK : Ağaç gövdesinin baştan başa kanal gibi oyularak ırmaktan çayır ya da bahçeye uzatılıp su akıtılması.

ORA : 1.O yer, 2. Hey! anlamında .

ORAK AYI : Temmuz ayı .

OTURA GENE : 1.Otururken, 2. Dinlenerek .

OYAN BUYAN : Öteye beriye .

OYANIYA : Öteye, daha öteye .

OYANİYE : Öteye, daha öteye .

OYMA : 1.Ağacın gövdesinden koparılan küçük parça, 2. Bu parçanın geride kalan bölümü .

OYUK : Korkuluk . Daha çok eski çamaşır, (bütün) hayvan başı kemiği ve kuru dikenden yapılır.



Ö – ö​



ÖĞLEGENELİK : O şekilde, öylece .

ÖĞÜN SAVMAK : Az bir yiyecekle yetinmek .

ÖNLER ETMEK : Sıraya koymak .

ÖNLÜK : Ahırlarda hayvanlara yem verilen bölüm.

ÖVMEK : Bulaştırmak .

ÖVÜP SIKMAK : Özen göstermeden yıkamak.
 

P – p​



PAÇKA : Düzine .

PAKLA : Fasulye .

PALAN : Çamaşır , giyim eşyası .

PAPARA : 1. Dayak, 2. Para .

PASA : Arada bir duraklayarak devam ettirmek, devamlı .

PASTAN GÖRÜNMEZ OLMAK : Aşırı derecede kirlenmek.

PATIRAMAK : Kurtulmaya ve kaçmaya çalışmak .

PATLICAN : Domates .

PAVUTÇU : Düğünlerde ve diğer özel günlerde yeme-içme işlerini organize eden ( kadın ) .

PAYLAMAK : Enine boyuna düşünmeden aceleyle çıktı , gitti anlamında ‘payladı gitti’ deyiminde geçer.

PEĞ , PEE : Duvar, set . İstinât duvarı .

PEND : Akaç .

PEZİK : Pazı .

PIL PIRTI : Palan .

PİSİK : Kedi .

PONTUL : Pantolon .

POSURMAK : Küf bağlamak .

PÖREK, PÖÖREK : Hayvan sidiğinin ahırdan dışarıya aktığı küçük kanal .

PÖŞKE : Soba .

PUR : 1.Sert toprak , 2. Çam yaprağı .

PUTUL : (Sivri) Çıkıntı , tırtıl .

PUUL, PUĞUL : Süt mısır .

PUTANAK : Çoklu fındık .

PUTUL : Tırtıl, çıkıntı .

PÜR : Çam yaprağı .

PÜRÇEK : Mısır koçanının ucundaki -püskül gibi duran- saçlar .

PÜSENEK : Fındık dallarındaki açık saman rengi püsküller .



S – s​



SAA, SAĞA : Sana .

SAAZAK, SA’ZAK : Hayvan sidiğinin tezekle karışık hali .

SACAĞAAK : Saç ayağı .

SAL : Tabut .

SALIK ETMEK : Göstermek, tarif etmek .

SAPLAVUĞ : Kepçe .

SARAVUĞ : Sarı orman gülü .

SARINCALI : Yaban arısı .

SARINCALI GİBİ : Hızlı, yoğun ve kalabalık .

SAVACAK : Değirmene gelen suyun oluğa yakın bir yerden dışarıya akıtıldığı bölüm.

SAVAK : Balık avlamak için suyun bir bölümü ya da altında balık olan taşın etrafının taş ve çamurla kapatılarak çevrilmesi.

SAY : 1.Kaya , 2. Taş tabaka .

SAYFAN : Çadır .

SEF : Yanlış, yanlışlıkla anlamında ‘sef oldu’ deyiminde geçer.

SEKMEN : Ağaçtan oyulan ya da tahtadan yapılan alçak oturak,tabure

SELENDER : Ambar, tekir .

SENEK : Dirgen. Dişleri daha az, fakat uzun olan tırmık .

SEPELETMEK : Bir an için dengeleri bozmak .

SEREN :Dırmaç dokunurken tezgâhtaki iplerin düzgün durmasını sağlayan küçük tahta.

SERPİTMEK : Serpiştirmek .

SIBARTLAMAK : Ovmak .

SIK SAPI : Sık sapı alınarak sökülmüş mısır sapları .

SIK SAPI ALMAK : Mısır bir diz boyu yüksekliğe ulaştığında aradan bir kısmının sökülerek seyrekleştirilmesi .

SINNAK : 1.Hayvan tırnağı, 2. Topak .

SIPÇUK : Sap , sak .

SIPIÇ : Sap, sak .

SIRGAN : Isırgan otu .

SIRBAT ETMEK : Büyü yapmak, yaptırmak .

SISKA : 1. Çok zayıf, alçak boylu , 2.Soğan tohumu .

SIYLAN : Pürüzsüz .

SİFTİN : Önce .

SİFTİNBİLLAH : Bir daha asla, bir daha gelmem yada bir daha yapmam manasında.

SİLCAN DİKENİ : Tavşan kirazı .

SİNGİL : Siğil .

SİSTİRE : Zımpara görevi gören yassı çelik, plaka .

SOLAMA, SOĞLAMA : Fındık toplandıktan sonra geriye kalanları yeniden arama.

SÖFE : 1.Kasa, söve, 2.Hol, koridor.

SÖFKENMEK : Yaslanarak dinlenmek .

SÖKEL : Sakat, rahatsız ve güçsüz. Köyde, hasta-sökel var mı ?

SÖKENMEK : Yaslanarak dinlenmek, yarı uyur vaziyette yaslanmak .

SÖKMEK : Anlamaya ve çözmeye başlamak .

SULUBONCUK : 1.Ökse otu, 2. Bu otun beyaz ve yuvarlak taneleri .

SUNMAK : Uzamak, boy atmak .

SURKUTMAK : Alınganlık ve küskünlükten dolayı üzüntülü olmak .

SÜMBÜL : Süsen .

SÜMSÜKLENMEK : Oyalanmak, işi ağırdan almak, uyuşuk davranmak .

SÜMÜÇ : Baş parmakla işaret parmağının gerili haldeyken uçları arasındaki uzunluk .

SÜTLÜCAN : Sütleğen .

SÜZEK : Süzgeç .

SÜZME : Çökelek, kesik .



Ş – ş​



ŞALGAM : Hıyarın sararıp olgunlaşmış

hali.

ŞARBA : Eşarp, baş örtüsü .

ŞELEK : 1.Sırtta taşınan yük, 2. Karnı şişkin ( kadın ) , 3. Yayvan ve yassı görünümlü, yay gibi sapı bulunan sepet, karnal .

ŞIMA : Beton .

ŞIRILTA : Hamur kızartması .

ŞİNDİ : Şimdi .

ŞİNDİK : Şimdi, şimdilik .

ŞÖĞLE : Şöyle .
 
Son düzenleme:

T – t​



TAA ZAMAN : Geniş ve serbest olan diğer zamanlar .

TAFLAN : Kara yemiş,Laz kirazı, Laz üzümü .

TAKIP YEMEK : Devamlı başını ağrıtmak ya da aşırı istekte bulunmak.

TAKIRİİK : 1.Zayıflıktan kurumuş ve güçsüz , 2. İçinde bir şey olmayan, bomboş, 3. Değirmende, teknenin altındaki boruyu taşa değdiren ince kol, 4. Hamurun yokunun yıkanmayıp leğende donması .

TAKMAK : Aynı istekte ısrar etmek .

TALAŞ : Mısır koçanını saran kabuk .

TAM : 1.Genellikle bir oda büyüklüğünde, ev ve ahırların bitişiğine yapılan, içine hayvan yiyeceği ya da atıl araç-gereçlerin konulduğu küçük ev. 2. Yaban evi .

TAŞI VER ETMEK : Taş atmak, taşlamak .

TAPANLAMAK : Sıra ve düzen gözetmek sizin derleyip toplamak.

TARAKLIK : Akça ağaç .

TAYLA : Tarla .

TAVLU : Besili .

TEKEL TOKMAK : Yuvarlanmak .

TEKİR : Dört ya da altı direk üzerine, yerden yaklaşık 1,5-2 m. yükseğe kurulan içine mısır, elma vs. konulan oda büyüklüğünde ambar, depo .

TEKNE : Köpeklere yal verilen kap .

TENDİRMEK : Çekip gitmek .

TENE : Tane .

TEREK : 1.Tahtadan yapılan raf, 2. Tarıma elverişli hale getirmek için basamak yapılan bayır alanların her bir basamağı .

TEVEK : 1.Kendir,keten, 2. Üzüm ve kabak dalı .

TIPIZ : Aynı kökten çıkan sap veya dallar topluluğu. Ocak .

TIRMIK : Ortalama 2 m. uzunluğunda sapı olan, 10 dişli tarak gibi düzenlenmiş, metal ya da ağaç araç. Dırgan, bernek .

TİRKİ : Tahtadan yapılan, içinde

hamur yoğrulan ya da ekmek kabı olarak kullanılan tekne, leğen .

TİRMİT : Mantar .

TISKA : Soğan tohumu .

TIS TIKIL : Kısa, zayıf ve buruşuk .

TİNGİL TOS : Tahterevalli .

TİYSİ : Balık yavrusu .

TOKALAK : Bel demirinin ağzının bir defada kaldırdığı toprak parçası .

TOKUL : Sulu yemeklere katılan ununbir kısmının şişerek tanelere dönüşmesi.
TOPUR : Kestanenin dikenli dış kabuğu.

TOSBAVU(Ğ), TOSBA : Kaplumbağa .

TOSBAVU(Ğ) GİBİ : Alçak, yere yakın . Tıknaz .

TOTAŞMAK : 1.Yatışmak, teskin olmak,2.Bir arbededen sonra yatışmak, yerleşmek .

TÖMBELDEK : Ramazanlarda davul yerine Kullanılan, üzerine vurunca ses çıkaran araç-gereçler.

TÖMELMEK : Çökmek .

TÖM TÖM : Kıvrıla kıvrıla .

TÖNGEL : Muşmula, döngel .

TULUK : 1.Avurt, 2. Eldeç .

TULU : Dikey yayık .

TUM : Tıpız .

TUTKAL : Ökse otu ve beyaz boncukları , gökçe .

TUZ TAŞI : 1. Tuz dövmek için kullanılan yuvarlak taş, 2. Koyun ağıllarının kenarına yerleştirilen düz taş .

TÜLLÜ : Türlü .

U – u​



UKARI : Yukarı .

UMSUNMAK : Imsınmak .

UNLAR : Onlar .

UNU : Onu .

URDA : Orda, orada .

URLARDA : Oralarda .

URUF : Ruh .

URUM : Rum .
URUS : Rus .

USLU : Olgun , yetişkin .

USULGENE : Usulca, yavaşça .

UŞAK : Çocuk .

UŞAKLUK ETMEK : Çocuk olmak .

UYANDA : O yanda, ötesinde .

UYKU SEMETESİ : Mahmur, Mahmurluk .

UYMAK : Barış yapmak, yüzüne almak .

UYRA : Rüya .

UYSA : Oysa .

UYSUNLAR : Barışsınlar .

Ü – ü​



ÜĞÜRMEK : Beşik sallamak .

ÜSTÜBÜ : Taraktan geçmemiş artık yün.

ÜTÜK : Tepe üstündeki düz ve çimenlik küçük alan .

ÜZMEK : 1.Koparmak, 2. Kesilmek .

ÜZÜLMEK : Kesilmek .
 

V – v​



VAZIRA’DAK : Hırslı, öfkeli ve selamsız .

VERESE : Mirasçılar, 2. Mirasçılara kalan ( mal, mülk )



Y – y​



YABA : Ot kaldırmaya yarayan, ucu çatal biçiminde olan, dallardan doğal haliyle seçilen tarım aracı.

YAĞLAŞ : Muhallebi .

YALANGU : Alev .

YAMA : 1.Arazinin güneşe dönük yüzü, güney. 2. Yamaç .

YAMALIK : Bez parçası .

YAMAMAK : Kapıları sertçe çarpmak .

YAMSUK : Yassı .

YANBAYAN : Yan yana, omuz omuza ( durmak, oturmak ) .

YARIYA : Yarıcılık .

YAR KOPUĞU : Toprak kaymasından sonra geride kalan alan .

YARMA : Gelişi güzel bir düzenlilikle kırılmış mısır taneleri, 2.Odun elde etmek için uzunluğuna parçalanan ağaç gövdesinden ayrılan her bir parça.

YARMA ÇEKMEK : Mısırın el değirmeninde yarma haline getirilmesi .

YATAK OTU : Bir çeşit eğrelti otu, beşik otu .

YAVAN : Evinde süt ve süt ürünleri bulunmayan, ağıltısız .

YAVŞAN : Pamuk otu , karağı .

YAYLA ÇİÇEĞİ : Ölmez çiçeği, boz oğlan .

YAYLA SOĞANI : Yabani sarımsak .

YAYMAK : Otlatmak .

YE(Ğ)NLEMEK : Hafiflemek .

YERİKLÜ : 1.Yeni hamile, 2. Yeni doğum yapmış.

YERİŞMEK : Erişmek, yetişmek .

YERÜK : Yeriklü kadının canının çektiği gıda .

YEYGİ, YEĞĞİ : Hayvan yiyeceği .

YEYGÜ : Hayvan yiyeceği .

YIĞIN : Mısır saplarının ve kuru otların bir direk ya da ağaç etrafına yığılması .

YILAN BÜRÜĞÜ : Bürük , çit sarmaşığı .

YILPADAK : Göz açıp kapayıncaya kadar, hemencecik .

YİĞİDİN : İp keseği, it keseni, güzel avrat otu .

YOK : Yemeğin yendikten sonra tabakta ya da tencerede kalan bulaşığı. İz , artık .

YON YOŞ OLMAK : Derlenip toparlanmak .

YÖÖĞRÜK, YÖĞRÜK : İstekli, atılgan, herkesten önce koşan .

YUMAK : Yıkamak .

YÜKE VURMAK : Yük haline getirmek , yük etmek .

YÜZÜNE ALMAK : Kırgınlığına son vermek, barışmak .



Z – z​



ZAAR : Zağar .

ZABAHLAMA : 1.Yarım gün çalışma, 2. Bu çalışma için ödenen ücret .

ZABATÇA : Sabahleyin, ertesi gün .

ZABATCAK : Yarın .

ZATI : Zaten .

ZARALLAH : Bıktık, usandık, anlamında ‘zarallah kaldık’ deyiminde

geçer .

ZEED,ZEET,ZEHELD : Akşama doğru, gün kararmasından hemen sonra.

ZERDALİ : Şeftali .

ZIKKIMIN KÖKÜ : Kızma ve serzeniş sözü olarak ‘zıkkımın kökünü iç’ deyiminde geçer.

ZINNIK : Zırnık .

ZİPPİĞİN : Kızılağaç kabuğundan yapılan düdük .
 

Forum istatistikleri

Konular
2
Mesajlar
12
Kullanıcılar
1
Son üye
Sedat

Son mesajlar

Son konular

Geri
Üst